Bu Blogda Ara

30 Eylül 2015 Çarşamba

HZ.PEYĞAMBERİMİZİN(Aleyhisselâm) ANLATIMI İLE HZ.İBRAHİM(a.s)


 HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL ALEYHİMASSELAM'IN KISSALARI

4957 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.

Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmâil'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Kedâ'da yetişti).

"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:

"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu. Kadın:

"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vâdide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).

İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.

Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:

"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hâcer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."

"İbrahim sizi kime tevkil etti?"

"Allah Teâla'ya."

"her ihtiyacınızı görecek Zât'a tevkil etmiş."

Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu."

İbnu Abbas radıyallahu anhüma dedi ki: "Allah İsmail'in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akar su olacaktı."

Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi.

Melek, kadına:

"Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Allah Teâla Hazretleri'nin burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah Teâla Hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı.

Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm'den bir kâfile uğradı. Oraya Kedâ yolundan gelmişlerdi. Mekke'nin aşağısına konakladılar. Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler.

"Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Halbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler. Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail'in annesini buldular.

"Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın:

"Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da:

"Pekala!" dediler. Aleyhissalâtu vesselam der ki:

"Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail'in annesine uygun geldi. Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. Onlardan Arapça'yı öğrendi. Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu. Büluğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler. Bu sırada İsmail'in annesi vefat etti.

Derken Hz. İbrahim aleyhisselam, İsmail'in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı (hanımını ve oğlunu) aradı. İsmail'i bulamadı. Hanımından İsmail'i sordu. Kadın:

"Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi. Hz. İbrahim, bu sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın:

"Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikayetvari konuştu. Hz. İbrahim:

"Kocan gelince, ona benden selam etve "kapısının eşiğini değiştirmesini" söyle!" dedi. İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi:

"Eve herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu. Kadın:

"Evet şu şu evsafta bir ihtiyar geldi. senden sordu, ben de haberini verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim" dedi. İsmail:

"sana bir tavsiyede bulundu mu?" dedi. Kadın:

"Evet! sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi!" dedi. İsmail:

"Bu babamdı. seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!" dedi ve hanımını boşadı. Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi.

Hz. İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. Bilahare bir kere daha görmeye geldi. Yine İsmail'i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip, İsmail'i sordu. Kadın:

"Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi. Hz. İbrahim:

"Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu. Kadın:

"İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah'a hamd ve senada bulundu.

"Ne yiyorsunuz?" diye sordu. Kadın:

"Et yiyoruz!" dedi.

"Ne içiyorsunuz?" diye sorunca da:

"Su!" dedi. Hz. İbrahim:

"Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!" diye dua ediverdi." Aleyhissalatu vesselam der ki:

"O gün onların hububatı yoktu. Eğer olsaydı Hz. İbrahim, hububatları için de dua ediverirdi."

İbnu Abbas der ki: "Bu iki şey (et ve su) Mekke'den başka hiçbir yerde Mekke'deki kadar sıhhata muvafık düşmez (karın sancısı yaparlar). (Bu, Hz. İbrahim'in duasının bir bereketi ve neticesidir).

(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hz. İbrahim'den anlatmaya devam etti:)

"İbrahim (İsmail'in hanımına) dedi ki:

"Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit tutmasını emret!" (Çünkü eşik, evin dirliğidir).

"Hz. İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve) "yanınıza bir uğrayan oldu mu?" diye sordu. Kadın:

"Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgündü!" dedi ve (ihtiyar hakkında) bir kısım övgülerden sonra:

"Benden seni sordu. Ben de haber verdim. Yaşayışımızın nasıl olduğunu sordu, ben de hayır üzere olduğumuzu söyledim!" dedi. İsmail:

"Sana bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu. Kadın:

"Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor" dedi. Hz. İsmail:

"Bu babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! (Sen yanımda değerli idin, kıymetin şimdi daha da arttı" der ve kadın İsmail'e on erkek evlad doğurur.)

Sonra, Hz. İbrahim Allah'ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı. Derken bir müddet sonra yanlarına geldi. Bu sırada Hz. İsmail Zemzem'in yanındaki Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını görünce ayağa kalkıp karşılamaya koştu. Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını yaptılar (kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü).

Sonra Hz. İbrahim:

"Ey İsmail! Allah Teâla Hazretleri bana ciddi bir iş emretti" dedi. İsmail de:

"Rabbinin emrettiği şeyi yap!" dedi. Hz. İbrahim:

"Bu işte bana sen yardım edecek misin?" diye sordu. O da:

"Evet sana yardım edeceğim!" diye cevap verdi. Bunnun üzerine Hz. İbrahim:

"Allah-Teâla Hazretleri, bana burada bir Beyt yapmamı emretti!" diyerek etrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi."

(İbnu Abbas) dedi ki: "İsmail'le İbrahim işte orada Ka'be'nin (daha önceki) temellerini yükselttiler. Hz. İsmail taş getiriyor, Hz. İbrahim de duvarları örüyordu. Bina yükselince, Hz. İsmail, babası için (bugün Makam olarak bilinen) şu taşı getirdi. Yükselen duvarı örerken, Hz. İbrahim (iskele olarak) onun üstüne çıkıyordu. İsmail de ona (aşağıdan) taş veriyordu. Bu esnada onlar:

"Ey Rabbimiz! (Bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" diyorlardı."

İbnu Abbas der ki: "Hz. İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) etrafında dolaşarak: "Ey Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" (Bakara 127) diye dua ediyorlardı."

Buhari, Enbiya 8.

21 Eylül 2015 Pazartesi

KURBANLIKLARIMIZI İNCİTMEYELİM!....

  Ebu Sa'î'dil Hudri radıyallahu anh anlatıyor:Rasûlullah aleyhissalatu vesselâma koyunu kulağından tutarak sürüyen bir adam uğradı.Aleyhissalâtu vesselâm hemen müdahale ederek:«Hayvanın kulağını bırak da boynunun kenarından tut" buyurdular.(Kütübi Sitte 6938)
  Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor:Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm bıçakların bilenmesini ve hayvanlara gösterilmemesini emretti ve şu tenbihte bulundu:”Biriniz hayvan boğazlayınca boğazlamayı hızlı yapsın."(Kütübi Sitte 6939)
 Efendimiz hayvanlara işkence yapmayı yasaklamıştır(Kütübi Sitte 6941)
 Bütün bu hadisi şeriflerdende anlaşıldığı gibi kurban kesmenin de bir âdabı vardır.Demekki hayvanlar bıçağı gördüklerinde ne olacağını alğılıyabiliyorlar ki Efendimiz bıçağın onlara gösterilmemesini emretmiş.Bunun gibi bir hayvanı boğazlarken diğerinin görmemesi gerekir.Kurban olacak hayvan BİSMİLLAH ALLÂHUEKBER tekbiriyle kesinlikle sakinleşir,onu bu tekbirlerle sakinleştirerek boğazlamalıyız.Zaten Allâhu Teâla hayvanları bize boyun eğici olarak yarattığını söylüyor.Onların boyun eğmesinin şifresi de Rabbimizin adını anmak!....
    71-Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.

72-Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.(Yâsin Suresi)
Kurban ibadeti âkıl,bâliğ,mukîm,nisâb miktarı malı veya parası olan,her müslüman kadın ve erkeğe vâcibtir.Rasulullah Efendimize ashabı sordular«Ey Allâhın Rasülü ,şu bayram günü kesilen şu kurban nedir?Bu babanız İbrahim  Alehisselâmın sünnetidir"buyurdular.Ashab:Peki kurban kesmede bize ne gibi sevap var ey Allahın Rasûlü,dediler.Kurbanın her bir kılı için bir sevap,buyurdular.Ashab tekrar sordular(Kesilen kurban koyun,kuzu  gibi)yünlü ise ey Allâhın Rasûlü nasıl olacak?diye sordular.Aleyhissalâtu Vesselâm«Yünün her bir kılı için de bir sevap var!"buyurdular.(Kütübi Sitte 6927)

ADAK ADAMAMIZ DOĞRU MU?.....

NEZiİRDEN  NEHY((YASAKLAMA)

5691 - Saîd İbnu'I-Hâris anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'yı şöyle söyler işittim: "Siz nezretmekten yasaklanmadınız mı? Resülullah aleyhissalâtu vesselâm demişti ki: "Nezir; olacak bir şeyi ne öne alır ne de geriye bıraktırır. Ancak onunla cimriden mal çıkarılmış olur."

Buhârî, Kader 6, Eyman 26; Müslim, Nezr 3, (1639); Ebu Dâvud, Eymân 26, (3287); Nesâî, Eymân 24, (7, 15,16).

5692 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Nezir, ademoğluna, Allah'ın kendisine takdir etmediği hiçbir şeyi yakınlaştırmaz. Ancak nezir, kadere muvafık olur. Nezir sayesinde, cimrinin kendi arzusu ile çıkarmak istemediği, cimriden çıkarılır."

Buhârî, Kader 6, Eymân 26; Müslim, Eymân 7, (1640); Ebu Dâvud; Eymân 26, (3288); Tirmizi, Nüzûr 10, (1538); Nesâî, Eymân 25, (7,16).

TAATE YÖNELİK NEZİR

5693 - Hz. Aişe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söydediğini işittim:

"Kim Allah'a itaat etmeye nezrederse hemen itaat etsin. Kim de Allah'a isyan etmeye nezrederse, sakın isyan etmesin."

Buhârî, Eyman 28; Muvatta, Nüzür 8, (2, 476); Ebu Davud, Eymân 22, (3289); Tirmizi, Nüzûr 2; (1526); Nesâî, Eymân 28, (7,17); İbnu Mâce, Kefârat 16, (2126).

NAMAZLA İLGİLİ NEZİR

5694 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kadın hastalanmıştı, şöyle bir nezirde bulundu: "Allah Teâla hazretleri bana şifa verirse, buradan gidip Mescid-i Aksâ'da namaz kılacağım." Sonra kadın iyileşmişti. Hemen yol hazırlığı yaptı. Hz. Meymune radıyallahu anhâ'ya geldi, selam verip kararını anlattı. Meymune, kadına:

"Hele otur, hazırladığını (burada) ye. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın mescidinde namaz kıl. Zira ben O'nun şöyle söylediğini işittim:

"Şu mescidimde kılınan bir namaz, Kâ'be Mescidi hâriç bütün mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır."

Müslim, Hacc 510, (1396).

5695 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Fetih günü bir adam kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü dedi. Ben aziz ve celil olan Allah'a nezirde bulundum ve dedim ki: "Eğer Mekke'nin fethini sana müyesser ederse, Beytu'I Makdis'te iki rek'at namaz kılacağım." Resülullah aleyhissalatu vesselâm adama:

"Sen şurada kıl!" cevabında bulundu. Adam talebini tekrar etti:

"Sen şurada kıl!" buyurdu. Adam bir kere daha tekrar edince:

"Öyleyse sen bilirsin" buyurdular."

Ebu Dâvud, Eymân 24, (3305).

ORUÇLA İLGİLİ NEZİR.

5696 - Hakîm İbnu Ebî Hürre el-Eslemi'nin anlattığına göre, "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'nın -önceden belirttiği bir günde oruç tutmaya nezreden bir kimsenin, nezrettiği o günü, Kurban veya Ramazan bayramlarına rastladığı taktirde, nezrini yerine getirip getirmeyeceği hususunda- şöyle dediğini işitmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'da sizin için güzel örnek vardır. O, ne Kurban ne de Ramazan bayramlarında oruç tutmamıştır. Üstelik o günlerde oruç tutmayı uygun da görmemiştir:" Soru sahibi sorusunu tekrar edince İbnu Ömer: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm nezre uymayı emretmiştir, iki bayram gününde oruç tutmayı da nehyetmiştir" demiştir. Soru sahibi sorusunu yine tekrar edince eski cevabına ilavede bulunmamıştır."

Buhârî, Eymân 32, Savm 67; Müslim, Siyâm 142, (1139).

5697 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüm  anlatıyor: "Resülullah aleyhissaIâtu vesselâm hutbe verirken, güneşte ayakta duran bir adam gördü. Bunun niye orada durduğunu sordu.

"Bu Ebu İsraîl'dir, güneşte durarak oruç tutmaya, yiyip içmemeye, gölgede oturmamaya ve konuşmamaya nezretmiştir!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: "Ona söyleyin; gölgelensin ve konuşsun, ancak orucunu tamamlasın" buyurdular."

Buhârî, Eymân 31, Muvatta, Eymân 6, (2, 475); Ebu Dâvud, Eymân 23, (3300).

5698 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Babam) Ömer radıyallahu anh (bir gün) dedi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Ben cahiliye devrinde bir gün itikaf yapmayı nezretmiştim. -Bir rivayette Mescid-i Haram'da bir gece denmiştir.- (Bunu ifa etmem gerekir mi?)" Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: "Nezrini yerine getir!" buyurdular."

Buhârî, İ'tikâf 5, 15, 16, Humus 19, Megâzî 54, Eymân 29; Müslim, Eymân 27, (1656); Ebu Dâvud, Eymân 32, (3325); Tirmizî, Eymân 11, (1539); Nesâî, Eymân 36, (7, 21, 22).

HACCLA İLGİLİ NEZİR

5699 - Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Kızkardeşim, Beytullah'a yalın ayak yürüyerek gitmeye nezretmişti. Bu hususta Resûlullah'a sormamı talep etti. Ben de sordum. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Yürüsün ve binsin!" buyurdular."

Buhari, Cezâu's-Sayd 27; Müslim, Nezr 11, (1644); Ebu Dâvud, Eyman 23, (3293, 3294, 3299); Nesâi, Eyman 3, (7, 19).

5700 - Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade vardır: "...ayağı çıplak ve başı da örtüsüz olarak Resûlullah: "(Allah, kızkardeşinin meşakkati sebebiyle bir şey yapacak değildir.) Ona emredin, başını örtsün, hayvanına binsin, (kefaret olarak) üç gün oruç tutsun" buyurdu."

Tirmizi, Nüzûr 16, (1544),

5701 - İbnu Abbas radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Ukbe'nin kız kardeşi, yürüyerek hacc yapmaya nezretmişti. Ukbe onun bu işi yaya olarak yapamayacağını Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a söyledi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Allah, kızkardeşinin yayan yürümesinden müstağnidir. Binsin ve bir deve kurban etsin!" buyurdular."

Bir rivayette: "Allah, kızkardeşinin Beytullah'a yayan yürümesi sebebiyle bir şey yapacak değildir" buyrulmuştur.

Ebu Dâvud, Eyman 23, (3295, 3296, 3297).

5702 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, iki oğlunun omuzlarına ardılmış olarak yürümekte olan bir ihtiyar görmüştü.

"Bunun derdi ne de böyle yürüyor" diye sordu.

"Yürümeye nezretmiş!" dediler.

"Şurası muhakkak ki, Allah bu biçarenin kendine eziyet etmesinden müstağnidir" buyurdular ve hayvanına binmesini emrettiler."

Buhari, Eyman 31, Sayd 27; Müslim, Nüzûr 9, (1642); Ebu Dâvud, Eyman 23, (3301); Tirmizi, Nüzûr 9, (1537); Nesâi, Eyman 42, (7, 30).

MALLA İLGİLİ NEZİR

5703 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ demiştir ki: "Kim "Malım Kâ'be yolunda feda olsun!" diye nezrederse, ona yemin kefâreti gerekir. Kim de bağışlayacağı malı tayin edip belirlerse, o malı çıkarması gerekir, hatta bu mal üçte birden fazla bile olsa."

Bu hadisin "...yemin kefareti gerekir" ibaresine kadar olan kısmını, Muvatta'da İmam Malik tahric etmiştir. Geri kalan kısmını ise Rezin tahric etmiştir.

Muvatta, Nüzûr 17, (2, 481).

5704 - İmam Malik'ten rivayete göre, "kendisine, "Malım Allah yolunda sadakadır" diyen kimse hakkında sorulmuştu, şu cevabı verdi:

"Üçte birini sadaka yapar. Zira, Aleyhissalâtu vesselâm, Ebu Lübâbe radıyallahu anh: "Günahı işlemiş bulunduğum kavmimin yurdunu terkedip, sana mücavir olacağım. Malımı da Allah ve Resûlüne tasadduk edeceğim" dediği vakit: "Bu maldan üçte birinin bağışı sana kifâyet eder" demişti."

Muvatta, Nüzûr 16, (2, 481).

5705 - Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Bir kadın (gelerek): "Ey Allah'ın Resûlü! Ben senin yanıbaşında def çalmaya nezrettim!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Nezrini yerine getir!" buyurdular."

Ebu Davud, Eyman 27, (3315).

5706 - Rezin şu ziyadeyi kaydetti: "Kadın dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Çıktığın gazveden sağ-salim ganimetle dönersen sana (zafer alâmeti olarak) def çalıvereceğim diye nezrettim!"

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu talep üzerine: "Eğer nezretti isen haydi nezrini yerine getir, yoksa böyle bir şey yapma!" buyurdular."

Rezin'in ziyadesi İbnu Hibbân'ın Sahih'inde geçmektedir (6, 286-287).

5707 - Sâbit İbnu'd-Dahhâk radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Ben şu şu yerde bir kurban kesmeye nezrettim!" dedi. Zikrettiği yer cahiliye insanlarının kurban kestikleri bir yerdi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Orada, kendisine ibadet edilen cahiliye putlarından biri var mı?" diye sordu. Adam:

"Hayır!" deyince:

"Pekiyi orada, onların bayramlarından bir bayram kutlanıyor mu?" diye sordu. Onlar yine "hayır!" deyince:

"Öyleyse nezrini yerine getir!" emrettiler."

Ebu Dâvud, Eyman 27, (3313).

MA'SİYETLE İLGİLİ NEZİR

5708 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ma'siyette (günah şeylerde) nezir yoktur. Bunun kefâreti de yemin kefâretidir."

Ebu Dâvud, Eymân 23, (3292); Tirmizi, Nüzûr 1, (1524); Nesâî, Eymân 41, (7, 26).

5709 - İbnu Amr İbnu'I-Âs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Ancak, kendisiyle Allah Teâla hazretlerinin rızası talep edilen şeylerde nezir vardır. Sıla-ı rahmı koparma üzerine de yemin yoktur."

Ebu Dâvud, Eymân 15, (3273, 3274).

5710 - İmrân İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdullar ki:

"Ne bir mâsiyette ne de insanoğlunun mâlik olmadığı bir şeyde nezir yoktur."

Nesâi, Eymân 14, (7, 28); Müslim, Nezr 8, (1641); Ebu Dâvud, Eyman 28, (3316).

5711 - Yahya İbnu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Kasım İbnu Muhammed'in şöyle söylediğini işittim: "İbnu Abbâs radıyallahu anhüma'ya bir kadın gelip:

"Ben oğlumu kurban etmeye nezrettim! (Ne dersin?)" dedi. İbnu Abbâs ona:

"Oğlunu kesme, yeminine karşı keffârette bulun!" diye cevap verdi. Bu cevap karşısında orada bulunan yaşlı bir zat:

"Bu nezirde nasıl keffâret olur?" dedi. İbnu Abbâs açıkladı:

"Allah Teâla hazretleri Kur'ân-ı Kerim'de: "Hanımlarına zıhâr yapanlarınız bilsin ki, bu sözleriyle hanımları onların anneleri olmuş olmaz. Gerçekten onlar çirkin ve asılsız bir söz söylüyorlar..." (Mücâdele 2) buyurmuş, sonra da gördüğün gibi, bu zıhârda bulunanlara keffâret takdir etmiştir."

Muvatta, Nüzûr 7, (2, 476).

5712 - Muhammed İbnu Münteşir anlatıyor: "Bir adam, Allah, düşmanından kurtardığı taktirde kendisini kurban etmeye nezretmişti. Durumu gelip İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ'ya sordu. O da, hizmetçisi Mesruk'a sormasını söyledi. Adam ona sorunca, Mesrûk:

"Sen kendini kurban etme. Çünkü, eğer mü'min biriysen, mü'min bir canı öldürmüş olacaksın; yok eğer kâfirsen, cehenneme gitmede acelecilik etmiş olacaksın. En iyisi, bir koç satın al, bunu müslümanlar için kes. Çünkü İshâk aleyhisselâm senden daha hayırlıdır. O bir koç ile fidyelendi" diye cevap verdi. Adam bu cevabı İbnu Abbas radıyallahu anhümâ'ya haber verdi. Bunun üzerine:

"Sana, ben de böyle fetva vermeyi düşünmüştüm!" dedi."

Rezin tahric etmiştir.

5713 - Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurmuştur ki:

"Nezir keffâreti, başka bir şey zikredilmemişse yemin keffâretidir."

Müslim, Nüzûr 13, (1645); Ebu Dâvud, Eymân 31, (3323); Tirmizî, Nüzür 4, (1528).

5714 - İmrân İbnu Husayn radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Nezir iki çeşittir: Kimin nezri Allah'a taatla ilgiliyse bu nezir Allah içindir. Bunda vefa gerekir. Kimin nezri de Allah'a masiyetle ilgili ise işte bu nezir şeytan içindir, bunda vefa yoktur. Böyle bir nezirde bulunan kimse, nezri için, yeminde olduğu gibi keffarette bulunur."

Nesâî, Eymân 41, (7, 28, 29).

12 Eylül 2015 Cumartesi

ZEKAT KİMLERE VERİLİR

Zekatın farzı birdir,o da niyet etmektir.Zekat 80 gram  ve üstü altınıı,gümüşü,bu miktarda nakit parası,ticaret malı,dört ayaklı hayvanı olan,kırkta birini fakirlere  nisab miktarına malik olduğu günün üzerinden tam bir yıl geçtikten sonra vermek zorundadır.Daha sonra kazandıkları için bir yıl geçmesi gerekmez,nisab miktarını geçiyorsa zekatı hepsi için verir.Gasb,sirkat rüşvet,kumar,alkollü içeceklerden elde edilen gelir,fâsid olarak satın aldığı mal gibi,haram malı kendi helal malı ile veya çeşitli kimselerden aldığı haram malları,helal mallarla karıştırmamışsa,bu haram mallar mülkü olamaz.Kullanması,nafaka yapması helal olmaz.Bunlarla cami ve başka hayırlar yapamaz.Bunların zekatını vermesi farz olmaz.Zekat kimlere verilir;
1-FAKİR:Nafakasından fazla,fakat nisab miktarından az olana fakir denir.
2-MİSKÎN:Bir günlük nafakasından fazla birşeyi olmayan müslümana miskîn denir
3-ÂMİL:Zekat toplamakla görevli memur(eskiden zekât devlet eliyle toplanır ve dağıtılırdı)
4-MÜKÂTEB:Yani efendisinden kendisini satın alıp,borcunu ödeyince,âzâd olacak köle
5-MÜNKATI:Cihat ve hac yolunda olup,muhtaç kalanlar,din bilğilerini öğrenen ve öğretene de,zenğin olsalar bile,çalışıp kazanmaya vakitleri olmadığı için verilebilir.«İlim öğrenmekte olanın kırk yıllık nafakası olsa da,buna zekat vermek caizdir»İbni Âbidîn-Câmiul Fetava Hadisi Şerif
6-MEDYUN:Borcu olan  ve ödeyemeyen müslümanlar.Bezzâziyye fetvasında malını israf edene,haramda kullanana zekat verilmeyeceği yazılıdır.Zekat parası ile BANKA KREDİSİ BORCU ödemekte olmaz,çünkü faiz almakta vermekte haramdır,zekat  parası haram şeylere harcanamaz.
7-İBNÜS SEBÎL:Kendi memleketinde zenğin ise de,bulunduğu yerde yanında mal kalmamış olan ve çok alacağı  varsa da,alamayıp muhtaç kalan.
Bunların hepsine veya birine verilebilir.Zekat parası ile ölüye kefen alınmaz,borcu ödenmez.(Zekatta içinden niyet etmek şart olduğı için)Cami,cihat,hac yapılmaz,KÂFİRE ZEKAT VERİLMEZ.Ana,baba,dede,nine,kendi çocuklarına,torunlarına,eşler birbirlerine zekat veremez.Fakir olan gelinine,damadına,kayınpeder,kayınvâlideye,üvey çocuğuna,fakir kardeşe,hala,amca,dayı gibi yakın akrabaya vermek daha eftaldir,her zaman ilkönce en yakınımızdakilere iyilik yapılır,daha sonra diğerleri gelir.Zekat Rabbimizin bize emaneten verdiği FAKİR MÜSLÜMANIN HAKKIDIR!BİZE AİT BİR MAL DEĞİLDİR!.....

3 Eylül 2015 Perşembe

ALLÂHU TEÂLANIN KULUNDAN İSTEDİĞİ SEVĞİ !......

-Allah, hiçbir adamın içine iki kalp koymamıştır. Ahzab -4

Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
 (MÜCADELE/22)



Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz.  Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır.
 (MÜMTEHİNE/1)
     
       İşte Rabbimizin bizden istediği sevği bu.....İnsanlık göstermek apayrı bir konu,bir müslüman kafir bile olsa ,bir başkasını kendi nefsine tercih eder,insanlık anlamında.Ama bu iman konusunda asla böyle bir tercih olamaz.Hocamın dediği gibi bir insan âlimi severse,sarhoşu sevmez,sarhoşu severse âlimi sevmez.Ama ben ikisini de severim dersen bu olamaz,ben evimi mescitte yaparım,kilisede dersen,bu olmaz.Bir insanin sevdiği de olur,sevmediği de,ama herkesle dost olan bukelemundur.Benim tercihim beni Rabbim ve Ehli sünnet vel cemaat sevsin,yeter